“Siz
oturun, koskocaman adamsınız ben nasıl sizin yerinize otururum, ben kimim ki sizin yerinize oturayım? Siz
oturun!” Oturun!”
Yerini
veren orta yaşlı bey, bunun bir tepki ve sitem
yaklaşımı olduğunu anlamıştı, hafiften kızardı, kenara çekildi, ortamdan
uzaklaşmak için diğer yolcular arasından sıyrılarak gerilere doğru yürüdü.
Yaşlı
adam, arkasından hala mırıldanıyor, gösterilen yere oturmamakta direniyordu.
Koluna girmiş düşmemesi için sıkıca tutuyordum. Boş koltuğa doğru yönelttim ve
koltuğa oturttum. Sinirleri geçmemişti, hala bir şeyler mırıldanıyordu. Elini tuttum, iki elimin arasına aldım, konuşmadan işaretle sakin olmasını anlatmaya çalıştım. Elimi omzuna atıp hafifçe bastırarak bir
kediyi okşar gibi sıvazlayarak yerime
döndüm.
Kadın,
erkek, yaşlı, genç, öğrenci tüm yolcular bir orta oyunu izlermişcesine olanları
dikkatle izliyor, kimileri yaşlı adamın tepkisini gülümseyerek, kimileri de
şaşkınlıkla karşılıyor; Otobüs hızla
yoluna devam ediyordu, ben de ineceğim yere yaklaşıyordum ki yaşlı adam bana
dönerek, “Ulusa’a geldiğimizde bana haber verebilir misin?” diye sordu.
“Tabii ki
amcacığım, ama ben sizden önce
Kızılay’da ineceğim, başka yolculara sormanız gerekiyor.” dediğimde gözlerinin
içinin güldüğünü fark ettim. O sinir küpü adam gitmiş, yerine sevecen, güler
yüzlü, melek gibi bir insan gelmişti sanki.
“Siz ne
kadar iyi bir insanmışsınız, yüzünüzden belli.”
dedi.
Sakinleştirip,
yerine oturttuğum için duygulanmıştı anlaşılan
“Teşekkür
ederim amcacığım, siz de iyisiniz.” Bu yanıt onu bir hayli rahatlatmıştı.
Sohbeti sürdürmek istiyordu, ara vermeden
sonraki soru geldi.
Nerelisin?
diye sordu, Bitlisli olduğumu söyledim.
“Ben de
Ağrılıyım” diyip, başladı anlatmaya;
“Beş altı
yaşlarımda Ağrı’dan çıkmışım. Elli yılı aşkın bir süredir Ankara’da yaşıyorum.
Ben güreşçiyim, genç yaşlarımdan itibaren güreş sporu ile ilgiliyim. Güreş Federasyonu bünyesinde Yurt içinde ve yurtdışında çeşitli
yarışmalara katıldım. Büyük başarılara imza attım, şampiyonluklarım,
madalyalarım var. Beni babam yetiştirdi,
babam 120 kiloydu, çok iyi bir
güreşçiydi. Ağrı, Erzurum ve Kars’ta çok tanınan bilinen bir insandı.
Ben 85
yaşımdayım, çok sakatlıklar, hastalıklar geçirdim. Bu sporu yaparken kaburgalarım kırıldı, iki defa ameliyat oldum.
Bir kaza
geçirdim 146 gün bitkisel hayat yaşadıktan sonra iyileştim. Şimdi kanser
olduğumu söylüyorlar, gene ameliyat olacağım.
Çocuklarımı
iş güç sahibi yaptım evlerini aldım, evlendirdim, torunlarım var.”
Ağrılı
85’lik Güreşçi amcanın anlatacağı çok şey vardı, ne var ki otobüs Kızılay
durağına gelmişti, inmem gerekiyordu, inmeden önce ona dönerek;
“Amcacığım
ben iniyorum, bak, buradan sonra durakları say, birincide değil, ikincide
değil, üçüncü durakta ineceksin. Orası Ulus’tur, birilerine de sorabilirsin.
Haydi sana
güzel ve sağlıklı günler diliyorum. Hoşçakal” diyip otobüsten indim.
Sakarya
Caddesinden ofise doğru yürürken kafamda
beliren sorulara yanıt arıyordum.
Keşke
otobüsten inmeyip Ulus’a kadar onu dinleseydim, adını sorsaydım, başarılarını
öğrenseydim, sorunlarını paylaşsaydım,
gerçek bir kahraman olup olmadığını anlasaydım.
Keşke!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder