12 Ağustos 2017 Cumartesi

70’Lİ YILLARIN ÖRNEK BAŞKENTİ ANKARA & AHLAT KÜLTÜR SANAT VE ÇEVRE VAKFI (AKSAV)

70’Lİ YILLARIN "ÖRNEK BAŞKENTİ" ANKARA

Atatürk Ankara’yı Başkent olarak kurarken Ulus’taki TBMM binasından başlayıp Çankaya sırtlarındaki Cumhurbaşkanlığı Köşküne kadar uzanacak bulvarın genişliğinin 150 metre olmasını istediğinde, ilgililer şoke olmuşlardı. Bu kadar geniş bulvar olur mu diye, Atatürk’ün bu ileri görüşlülüğünü kavrayamamış ve yolu 70 metrede bırakmışlardı.  Atatürk bu kararı verirken büyük
olasılıkla Paris’teki Şanzelize Bulvarından esinlenmişti. Bu bulvarın genişliği 150 metreden fazla uzunluğu ise 25 kilometredir. Yolu Paris’e düşenlerin  yaptıkları ilk işlerden biri bu bulvarda güçlerinin yettiği kadar bir aşağı, bir yukarı turlamak olur. Yorulur kendilerini bir kafeye atarlar.
Atatürk Bulvarı’nın uzunluğu 5 kilometre civarındadır. Son yıllarda Ankara trafiğine çare bulacağız diye bu güzelim bulvarın kimi yerleri köstebek yuvasına döndürüldü. Oysa kentler prestijlerini büyük bulvarlarından, tarihi eserlerinden, yeşil parklarından, sanat değeri yüksek heykellerden ve pırıl pırıl, bakımlı temiz cadde ve sokaklarından alırlar.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarının ardından Ankara yavaş yavaş bu kimliğe bürünüyordu. 60’lı 70’li yılar Ankara’nın en çekici ve güzel yıllarıydı. Bakanlıklar-sıhhiye arası, bulvar bir podyumu çağrıştırırdı. Şık giyimli insanlar bulvarda bir aşağı, bir yukarı gezerek, ciğerlerini mis gibi kokan Ankara havasıyla doldurup işlerinin başına dönerlerdi. Bu şık insanlar, zarif hareketlerle birbirlerini selamlar, karşıdan karşıya geçerken kuralların en katısını uygulayarak birbirlerinin geçiş alanlarına tecavüz etmezlerdi. Başkent, kurallar kenti olarak başta İstanbul olmak üzere ülkenin tüm kentlerinin örnek alınacak kentiydi. Bu yetmiyormuş gibi bu ünü Anadolu’nun her yerinde dillerden düşmezdi.
Şimdilerde Başkent Ankara için böyle bir şeyden söz etmek mümkün mü? Kesinlikle değil.
Cumhuriyetin ilk yıllarında yerel yöneticiler, Batı’nın gelişmiş kentlerini gidip görür, döndüklerinde kentlerinin daha güzel olması için bilgi görgülerini artırırlardı.
Günümüzdeki pespaye, bakımsız, kirli, sanattan yoksun, cadde ve sokakları kırık dökük, çöp ve atık kokularının olduğu 15-20 adımda su birikintilerinin ayaklarınızı ıslattığı bir kent için gidip Batı’yı görün de gelin siz de öyle yapın demiyoruz. Çünkü Anadolu, Başkenti fersah fersah gerilerde bırakmış vaziyette. Neresi diye soracaksınız. Sıkı durun bu sayacaklarımız Avrupa kentleri değil ama onlara da nal toplattıracak yerlerdir. Evet, İzmir, İstanbul, Çanakkale, Antalya ve Samsun. Yolunuz düşerse bir de bu gözle bakın bu güzelim kentlere, hatta daha da bir dikkatle bakın bakalım Çanakkale’de bir tane kaldırım taşı eğri duruyor mu? Ya da bir yerde kırık bir kaldırım taşı veya bir su birikintisi görebilir misiniz?
 Gelin Ankara’ya, Kızılay’ın göbeğindeki köşedeki kaldırım taşına bir bakın. Ya da girin Sakarya Caddesi’ne bakın bakalım burası cadde mi yoksa çöplük mü? Su birikintilerine dikkat edin ama, ıslanmayın, ayakkabılarınız çamur olmasın.
Yerel yönetimlerimizin bu işlerle ilgili dairelerinin adı “Kent Estetiği Dairesi”
Buradaki görevlilerin yolları hiç Kızılay’a düşmez mi, hiç buradan arabalarıyla da olsa geçmezler mi, geçtikleri zaman hiç sağlarına sollarına bakmazlar mı? Estetik demişsiniz birader, hani sizin estetiğiniz, Allah aşkına?
Gidin İzmir’e, bakın Kordon’a, bakın Karşıyaka Çarşısı’na, bakın hizmete, dönün Ankara’nın en prestijli caddesi Tunalı’ya. Daha yeni yapıldı kaldırımlar. Kaldırım taşı ile logar kapağının düzeyini bile tutturamamış ustalar, acaba bu iş büyük bir mühendislik mi gerektiriyor. Taşların arasına bir bakın isterseniz, boşlukların kum ile doldurulması gerekmiyor mu? Siz yaptırdığınız işin olup olmadığına bakmaz mısınız?
Bizim evin önünü yapan kaldırım ustalarına, kibarca “Ustacığım bakınız bu taş yüksek, bu taş alçak olmuş, insanların ayağı takılır düşerler.” Deme gafletinde bulununca, ustanın yanıtı ilginçti. O işini düzgün yaptığını zannediyordu, itiraz edince, ilgililere söyleyeceğiz dediğimizde, aldığımız tehdit ve gözdağı, baltayı taşa vurduğumuzu alarmı veriyordu, sesimizi kesip kaybolduk.
Samsun demişken şu park işine de bir göz atalım. Park dediğiniz böyle olur işte, uçsuz bucaksız, yeşil mi yeşil, içinde ne isterseniz var.
Ankara’nın bu hallere düşmesine üzülmesine üzülüyoruz da, öte yandan Anadolu kentlerinin bu gelişimini de Cumhuriyetin kazanımları olarak göğsümüzü kabartan gelişmeler olarak değerlendiriyoruz.
Son olarak sözü yeniden  Başkent’in Sakarya Caddesine getirelim. Bir belediye ki hemen yanı başındaki caddeyi kazar da insanları  bir aydan fazladır toprak üzerinde gezdirir mi? Yanı başındaki çöp atık yerlerine akan bulaşık sıvılarının saldığı kokuyu ve bıraktığı kirli, yağlı görüntüyü göremez mi? Yoksa görür de nasıl olsa kimsenin bir itirazı yok diye yanından geçip gider mi? Çöken kaldırımlara da mı ayağınız düşmüyor?
Nolursunuz bir bakın, Başkent mi burası?..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder