Atatürk
Ankara’yı Başkent olarak kurarken Ulus’taki TBMM binasından başlayıp Çankaya
sırtlarındaki Cumhurbaşkanlığı Köşküne kadar uzanacak bulvarın genişliğinin 150 metre olmasını
istediğinde, ilgililer şoke olmuşlardı. Bu kadar geniş bulvar olur mu diye,
Atatürk’ün bu ileri görüşlülüğünü kavrayamamış ve yolu 70 metrede
bırakmışlardı. Atatürk bu kararı
verirken büyük
olasılıkla
Paris’teki Şanzelize Bulvarından esinlenmişti. Bu bulvarın genişliği 150
metreden fazla uzunluğu ise 25 kilometredir. Yolu Paris’e düşenlerin yaptıkları ilk işlerden biri bu bulvarda
güçlerinin yettiği kadar bir aşağı, bir yukarı turlamak olur. Yorulur
kendilerini bir kafeye atarlar.
Atatürk
Bulvarı’nın uzunluğu 5
kilometre civarındadır. Son yıllarda Ankara trafiğine
çare bulacağız diye bu güzelim bulvarın kimi yerleri köstebek yuvasına
döndürüldü. Oysa kentler prestijlerini büyük bulvarlarından, tarihi
eserlerinden, yeşil parklarından, sanat değeri yüksek heykellerden ve pırıl
pırıl, bakımlı temiz cadde ve sokaklarından alırlar.
Cumhuriyetin
kuruluş yıllarının ardından Ankara yavaş yavaş bu kimliğe bürünüyordu. 60’lı
70’li yılar Ankara’nın en çekici ve güzel yıllarıydı. Bakanlıklar-sıhhiye
arası, bulvar bir podyumu çağrıştırırdı. Şık giyimli insanlar bulvarda bir
aşağı, bir yukarı gezerek, ciğerlerini mis gibi kokan Ankara havasıyla doldurup
işlerinin başına dönerlerdi. Bu şık insanlar, zarif hareketlerle birbirlerini
selamlar, karşıdan karşıya geçerken kuralların en katısını uygulayarak
birbirlerinin geçiş alanlarına tecavüz etmezlerdi. Başkent, kurallar kenti
olarak başta İstanbul olmak üzere ülkenin tüm kentlerinin örnek alınacak
kentiydi. Bu yetmiyormuş gibi bu ünü Anadolu’nun her yerinde dillerden
düşmezdi.
Şimdilerde
Başkent Ankara için böyle bir şeyden söz etmek mümkün mü? Kesinlikle değil.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında yerel yöneticiler, Batı’nın gelişmiş kentlerini gidip görür,
döndüklerinde kentlerinin daha güzel olması için bilgi görgülerini
artırırlardı.
Günümüzdeki
pespaye, bakımsız, kirli, sanattan yoksun, cadde ve sokakları kırık dökük, çöp
ve atık kokularının olduğu 15-20 adımda su birikintilerinin ayaklarınızı
ıslattığı bir kent için gidip Batı’yı görün de gelin siz de öyle yapın
demiyoruz. Çünkü Anadolu, Başkenti fersah fersah gerilerde bırakmış vaziyette.
Neresi diye soracaksınız. Sıkı durun bu sayacaklarımız Avrupa kentleri değil
ama onlara da nal toplattıracak yerlerdir. Evet, İzmir, İstanbul, Çanakkale,
Antalya ve Samsun. Yolunuz düşerse bir de bu gözle bakın bu güzelim kentlere,
hatta daha da bir dikkatle bakın bakalım Çanakkale’de bir tane kaldırım taşı
eğri duruyor mu? Ya da bir yerde kırık bir kaldırım taşı veya bir su
birikintisi görebilir misiniz?
Gelin Ankara’ya, Kızılay’ın göbeğindeki
köşedeki kaldırım taşına bir bakın. Ya da girin Sakarya Caddesi’ne bakın
bakalım burası cadde mi yoksa çöplük mü? Su birikintilerine dikkat edin ama,
ıslanmayın, ayakkabılarınız çamur olmasın.
Yerel
yönetimlerimizin bu işlerle ilgili dairelerinin adı “Kent Estetiği Dairesi”
Buradaki
görevlilerin yolları hiç Kızılay’a düşmez mi, hiç buradan arabalarıyla da olsa
geçmezler mi, geçtikleri zaman hiç sağlarına sollarına bakmazlar mı? Estetik
demişsiniz birader, hani sizin estetiğiniz, Allah aşkına?
Gidin
İzmir’e, bakın Kordon’a, bakın Karşıyaka Çarşısı’na, bakın hizmete, dönün
Ankara’nın en prestijli caddesi Tunalı’ya. Daha yeni yapıldı kaldırımlar.
Kaldırım taşı ile logar kapağının düzeyini bile tutturamamış ustalar, acaba bu
iş büyük bir mühendislik mi gerektiriyor. Taşların arasına bir bakın
isterseniz, boşlukların kum ile doldurulması gerekmiyor mu? Siz yaptırdığınız
işin olup olmadığına bakmaz mısınız?
Bizim evin
önünü yapan kaldırım ustalarına, kibarca “Ustacığım bakınız bu taş yüksek, bu
taş alçak olmuş, insanların ayağı takılır düşerler.” Deme gafletinde bulununca,
ustanın yanıtı ilginçti. O işini düzgün yaptığını zannediyordu, itiraz edince,
ilgililere söyleyeceğiz dediğimizde, aldığımız tehdit ve gözdağı, baltayı taşa
vurduğumuzu alarmı veriyordu, sesimizi kesip kaybolduk.
Samsun
demişken şu park işine de bir göz atalım. Park dediğiniz böyle olur işte, uçsuz
bucaksız, yeşil mi yeşil, içinde ne isterseniz var.
Ankara’nın
bu hallere düşmesine üzülmesine üzülüyoruz da, öte yandan Anadolu kentlerinin
bu gelişimini de Cumhuriyetin kazanımları olarak göğsümüzü kabartan gelişmeler
olarak değerlendiriyoruz.
Son olarak
sözü yeniden Başkent’in Sakarya Caddesine
getirelim. Bir belediye ki hemen yanı başındaki caddeyi kazar da insanları bir aydan fazladır toprak üzerinde gezdirir
mi? Yanı başındaki çöp atık yerlerine akan bulaşık sıvılarının saldığı kokuyu ve
bıraktığı kirli, yağlı görüntüyü göremez mi? Yoksa görür de nasıl olsa kimsenin
bir itirazı yok diye yanından geçip gider mi? Çöken kaldırımlara da mı ayağınız
düşmüyor?
Nolursunuz
bir bakın, Başkent mi burası?..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder