60’lı
yılların ikinci yarısında bir “Kazı Heyeti” Ahlat’a gelmişti. Ahlat’taki tarihi
eserler ile ilgili kazılar yapacaklardı. Dönemin yönetim kademesi onların
görevlerini en iyi bir biçimde yapabilmeleri için o günün koşulları içerisinde
her türlü kolaylığı sağlamıştı. Yaklaşık olarak 20 kişiden oluşan “Kazı Heyeti”
Ahlat’ın o dönemde en popüler olan Yatılı Bölge Okulu’na yerleştirilmişlerdi.
Kazı Heyeti’nin Başkanı genç, yakışıklı ve karizmatik bir görünüme sahip olan Haluk KARAMAĞARALI
idi. Kazı heyetinde akademisyenlerin
yanı sıra değişik alanlarda görevliler ve
sanat tarihi bölümü öğrencileri
de vardı. Bunların dışında yeni evli sayılan Kazı Heyeti Başkanı’nın eşi aynı zamanda meslektaşı olan Sayın Beyhan
KARAMAĞARALI ve adı kadar güzel kızları
Nakış’ta vardı. Beyhan KARAMAĞARALI o dönemlerde akademik çalışmalarına yeni başlamış çocuğunu en iyi bir biçimde yetiştirmek için gayret sarf ediyordu.
60’lı
yıllarda başlayan kazı çalışmaları 70’li yıllar ve 80’li yıllar da dahil olmak
üzere durmaksızın devam ediyordu. Yıllar geçtikçe kazı çalışmalarında önemli
aşamalar kaydediliyor, önemli bulgulara ulaşılıyor, akademik yönden de önemli
kazanımlar elde ediliyordu. Kazı Başkanı olan Sayın Haluk KARAMAĞARALI,
akademik kariyerini, asistan. doçent, profesör gibi ileri aşamalar taşıyor,
asistanı olan Sayın Beyhan KARAMAĞARALI’da,
eşinin asistanı olarak başladığı akademik kariyerini üst düzeylere
taşıyordu.
Bu
bilimsel ve akademik çalışmalar belirli bir düzeye gelmeye başlayınca sıra ürün
verme aşamasına gelmişti. Yıllarca Ahlat’ta bilimsel çalışmalar yapan ekibin ilk
ürünü olan “Ahlat Mezar Taşları” adlı eser Sayın Beyhan KARAMAĞARALI imzası ile
bilim ve sanat dünyasına sunuluyordu. Bu aynı zamanda Ahlat ile ilgili olarak
yazılmış Abdurrahim Şerif BEYGU’nun 1932
yılında yayımlanan “Ahlat Kitabeleri” adlı eserinden sonra Cumhuriyet döneminde
Ahlat ile ilgili olarak yayımlanan bilimsel eserlerin ikincisi oluyordu. Bu
durum elbette ki çok önem arz ediyordu. Ahlat’ın önemini yavaş yavaş kavramaya
başlayan yeni kuşak Ahlat gençliği bu durumun farkındaydı.
Bu
gelişmenin ardından Ahlat’ın tarihi ve kültürel önemini ön plana çıkarma
faaliyetleri dikkat çekmeye başladı. Bunun sonucu olarak ta 90’lı yıllarda
Ahlat’ın bu kültürel potansiyelini değerlendirmeye yönelik girişimler başladı.
Bunların başında gelen Ahlat’ın bir Sivil Toplum Kuruluşu’na kavuşması girişimi
oldu. Bu aşamada bir Ahlat Vakfı
kurulması girişimi başlatıldı. Bu bağlamda Ahlat için büyük önem arz eden Sayın
Haluk KARAMAĞARALI’nın bu sivil toplum kuruluşunun kurucuları arasında yer
alması hususu ön plana çıkıyordu. Bu husus dikkate alınıyor ve kurulan “Ahlat
Kültür Vakfı”nın kurucular kurulu birinci sırasına Sayın KARAMAĞARALI
tereddütsüz bir biçimde yer alıyordu. Yıllar ilerliyor bilimsel ve akademik
çalışmalar da durmadan devam ediyordu.
1992 yılına geliniyordu. Bu tarihte Sayın Beyhan KARAMAĞARALI, “Ahlat
Mezar Taşları” adlı eserini geliştirilmiş ve genişletilmiş şekliyle renkli
olarak yeniden bastırıyordu. Yaklaşık olarak 400 sayfadan oluşan bu eser, Ahlat için bir prestij yayını olarak bilim
çevrelerinde önemli bir yeri işgal ediyordu. Bu eserin giriş bölümünde Sayın
KARAMAĞARALI şu ifadeleri kullanıyordu;
“Bu kitabı, çalışmalarımın her aşamasında bana yardımcı olan eşim Haluk’a ve kızım
Nakış’a ithaf ediyorum.”
2008
yılının son aylarından bir Cumartesi günüydü, her gün olduğu gibi sabah
erkenden kalkıp gazetelerdeki güncel
olaylara bakıyorken ölüm ilanları ile ilgili sayfada Sayın Prof. Dr. Beyhan
KARAMAĞARALI ile ilgili ölüm ilanını görünce büyük bir şok geçirdik. Aynı günün
öğlen namazında Ankara Kocatepe Camii’nde cenazenin kaldırılacağını bilgisini
alınca soluğu orada aldık.
Erkenden
gelmiştik Kocatepe Camii’nin avlusuna. Çok az kişi vardı, rahmetli Hocamızın
cenazesi ön plana yerleştirilmişti. Üzerinde adı yazılmış ve bir fotoğrafı
yerleştirilmişti, huşu içinde yaklaşıp,
duamızı yaptık.
Rahmetli
hocamızın sevgili kızı Nakış Hanım,
üzgün ve bitkin bir vaziyette dostlarını selamlıyor, derin acısını paylaşıyordu. Bir anda önünde tanımadığı biri ile karşı karşıya
kaldı. Göz göze geldiler, bu kişinin her
kimse rahmetli annesini tanıyan birisi olduğu belli oluyordu. Kendisini takdim
ederek “Ben kızıyım, ancak sizi çıkaramadım.” sözcükleri üzerine, karşısındaki
kendisini tanıttı. Yüz hatlarındaki
değişim bütün çıplaklığı ile yaşadığı acıyı ikiye katlamıştı. “Biz hepimiz
size çok kırgınız.” sözcükleri döküldü
dudaklarından. Aldığı yanıt ilginçti; “Evet bunu biliyorum, ancak benim bugün
burada olmam, bir görev anlayışının sonucudur. Kırgın olmanın sınırları bu mekanın
dışındadır, burası kırgınlıkların taşınmaması gereken bir alandır.” Buna
verilecek bir yanıt yoktu. Bir süre sessiz kaldılar… “Bu konuyu isterseniz daha
sonra konuşuruz” şeklindeki ifade ise yanıtsız kalıyordu...Her şeye
karşın, rahmetli KARAMAĞARALI’nın
Ahlat’a yaptığı hizmetler, çok katılımlı bir cenaze töreni ve bir dönemin ünlü
politikacıları ile değerli hocamızın sevgili kızı Doç. Dr. Nakış Hanım’ın
cenaze namazında en ön sırada saf tutması, unutulmayacaklar arasında yer
alacaktır kuşkusuz…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder